29 Aralık 2009 Salı

ho ho ho


Sevgili blogum
2009 senesini değerlendireyim mi?Değerlendireyim.

Dolu bir sene
Kürek çekildi
Yalnız kalındı
Ders çalışıldı obaa
Su topu antremanı yazılacak kıvama gelindi
Yeni yazarlar keşfedildi
Yeni insanlar keşfedildi ( "İnsan kendini yalnızca insanda tanır "goethe)
Açılay yoktu
Açılay vardı
Açılay'dan dayak yenildi -açılayın amk =)-
Bu sene 3310 saat uyumuş olabilirim -korkunç 0_o- ehe uyumayı çok seviyorum ben
Uykusuz da kaldım yav (=
Yeterli sayıda deneyim yaşandı (bakınız ilk madde)
Paralel evrenlere bir takım kıymetli kıymetsiz eşyalar uğurlandı -hepsini minnetle anıyorum arada bir aklıma geliyorlar-
Yangın söndürücü kullanılmış bulundu =) çok komik bu
Dilruba adlı arkadaşım sayısız kere ekildi =/
Yaz mevsimi güzel geçirildi
Çiftken tek olundu -en güzel şeylerden biri bu-
Tekken çift olundu -bu da güzel sayılır=)-
Dizden sakatlanıldı üüüüüüü yeni oldu bu üüüü
İnsanlar,okul,cep telefonu,para,kürek başı,üremek,ojeler,jean paul satre,wipeout,jelibon ve kalori değeri,Buğra Kayaalp,aptal cankurtaranlar,Ankara , Odtülü uzun ve yağlı saçlı insanlar, Sevgi Şahin gibi gereksiz insanlar,İnci hoca gibi şirin ve iyi insanlar,Gıdacı ve aptal insanların geniş kesişim kümesi, Asutay Meriç ve onun yolunu bulması gibi bir çok hususta bir takım önemli-önemsiz ve gerekli-gereksiz tespitler yapıldı
Sen varoldun blog =)
Yeni kararlar alındı
Neyse blogcum dizim çok ağrıyor.Ona mı inat nedir koşmak istedim. Koşiiim koşiim böyle lodos vursun yüzüme istedim ama çok arabesk bu durum (= birazdan yatarım heralde ehe..
Bear Grylls Zoo's 100 coolest britis men listesinde 7. sırayı almış.Biliyordum.Algılarım adamı fark etmişti hemen, ay canım seçilsin seneye zirveye hadi bakalım yıhıyh
ay uyuyorum...

22 Aralık 2009 Salı

cgjhdryhdr

Hiç yazı yazmıyorum.Yazayım diye yazıyorum şimdi de.
Her gün bir şeyler yazarsam kafam dağılır belki de.Kendimi buharlaşımışım gibi hissediyorum.Burdaymışım gibi değil.Beden hissiyat bütünlüğüm sarsılıyor maalesef.Bir varlık gibi değilim sanki.Pöhhh kötü oldum böyle söyleyince.Kötü olmayayım.
Sia dinlemeye başladım.Bir ara çok dinlerdim.Bütün albümlerini böyle tekrar tekrar.Bir miktar bayık olduğunu düşünüyorum ama bayık olmak iyi geliyor bazı zamanlarda.Konuşur gib şarkı söyleyen insanları seviyorum.İlerlemesine enerji harcamadığım hoş sohbetler yaparken duyduğum huzuru ve sürekliliği buluyorum kendilerinde.
Ders çalışmam lazım püf...

4 Kasım 2009 Çarşamba

Mikrokosmos

Canım sıkıldı.Bunu yazmaya çalışmanın kendisi bile çok sıkıcı.Pöh

Yaklaşık 6 sene önce bir film seyretmiştim. Adı "moonlight"tı. Filmi aradım yok.



Felsefe sözlüğü buldum evde. Rastgele açtığım bir sayfada , parmağımı rastgele bir yere koydum. Koyduğum yer "mikrokosmos" teriminin tanımının bir parçasıymış. Onu yazayım bari.
"Mikrokosmos.Küçük evren. Genelde bir kompleks ya da bütünün küçük bir parçasına , karmaşık bütüne benzer olan ya da öğeye verilen ad. Öreneğin Yunan felsefesinde, evrenin düzenli bir bütün anlamsında kosmos olduğunu dile getiren Phytagorasçılar, insan varlığının çok küçük çapta bir kosmos olduğunu öne sürmüşlerdir. Phytagosçılara göre, biz insanlar, evrenin , makrokosmosun yapısal ilkelerini , kendi varlıklarında inceleyen organizmalarız. Evrenin yapısal ilkeleri üzerinde çalışmak suretiyle ,kendimizdeki biçim ve düzen öğelerini geliştirir ve kendi ruhunda daha düzenli varlıklar haline getirir."


Sonra da eski günlüğümü (evet günlüğüm var kihkih) aldım, ortasından açtım önüme. 02.07.2006 tarihli yazı şöyle.

"Şu an balkonun kapısının yanında yere uzanmaktayım. Arada çok güzel esiyor. Bir müziğim eksik. Daha demin bir uğurböceğinin hayatını kurtardım. Hep isyan ettiğim güzellik kavramının çift standartlığını kendim uyguladım bu sefer. Karamürsel'den Ankara'ya dönerken yerde aynı bu uğurböceği gibi ters dönmüş bir tostos böceği görmüştüm.Çooooook büyük ve çirkin, iğrenç sesli , tiksindirici ter dönmüş devasal bir böcek. Yine olsa yine yardım etmezdim."


Kasım'ın ilk yazısı olsun bu da.

31 Ekim 2009 Cumartesi

Kısıtlı bir zaman diliminde yazdığım öyle bir yazı

Yapacak ne kadar da çok şey var. Biz insanlar tüm o işleri yapmalı mıyız?
Tik tak tik tak işleyen bir saat gibi, işler tıkır tıkır işlemeli mi? Tüm bu mekanik düzen ,bu kısır döngü kendi kendini beslemeyi bıraktığında bilincimizin nasıl da kapandığını bir anda farkedip, hayret ediyorum.İnsanın hayatında karartı gibi o tiktaklar . Dayanılamayacak kadar uzun, hatırlanamayacak kadar kısa. Dönüp bakıldığında en iyi ihtimalle yazı falan yazılmış olabilir. Ha bir de tamamlanmış ,kendimizi anlamlandırmaya proglamdırdığımız o "işler" yapılmış olur tabi. Her şey bittiğinde bilinci derin uykusundan uyandırmakla içsel varlığımızdan uzaklaştığının farkına varıyoruz ya da varıyorum böylece.


Uzun zamandır düşünüyorum aslında bu konuyu. Bir takım çözümlemelere ve sonuçlara varmaya çalışıyorum.En nihayetinde ulaşılacak sonuç şu gibi görünüyor.Mevcut düzenin yapmamızı gerektirdiği sorumluluklar ve bunların bir parçası olan rutinlerimz var.Tüm bu olağanlık içinde, "farkında olmamızı" sağlayan ; yaşanan ve algılanan her şey zıttıyla beraber anlamlandırılıyor. Çirkini güzelle , başarsızlıkları başarılarla , cahillleri bilgelerle kavrayabiliyoruz. Bilmem... Ben en azından kısmende olsa öyle yapıyorum galiba..(??) Böö , cümleye bak.Demeye çalıştığım şu ki ; tecrübe etmişliğim var bu durumu =)


Neyse efendim, bir sürü can sıkıcı olay var hayatımda ancak hiç şikayet edesim yok. Sadece bir takım tespitler yapmak için daha çok zamanım olsun istiyorum.Bu arada Dostoyevski okunası bir yazar ancak o da zaman istiyor.Zaman , zaman , zaman daha çok zaman...



Yeri falan gelmedi ama yine de söylemek istiyorum.Biri şu kutu yarışmasındaki insanlara kutudaki paranın onların hisleriyle alakalı olmadığını söylesin ,rica ediyorum.Panik ve her şeyi büyüten insanlardan nefret ediyorum.

23 Ekim 2009 Cuma

Late At Tate vs "İnsan ne ile yaşar?"

Boğuldum aman..
Dersimi çalışıyordum. Zaman geçtikçe bilgin mertebesine yaklaşıyorken insanlıktan uzaklaştığımı fark ettim. Teardrop u açtım. Silkindim şöyle bir kendime geldim. Oje sürdüm, saçımı yaptım, blogumu açtım yazımı yazıyorum şu sıralar :)
Epeycene sevdiğim ancak ismini vermemi istemeyen çok özel arkadaşım (Bakınız: Eşek Süpermen) ve ben bienale gitme kararı aldık. Bu karar beni epey heyecanlandırıyor çünkü bienali pek merak ediyorum. Herkes pek konuştu , pek yorum yaptı üzerine. Ben de yapayım, ben de göreyim. Bir de daha çok görmek istiyorum bu sanat etkinliklerini. İnsan ne kadar çok görürse o kadar derin anlamdırıyor , daha bir özelleştiriyor. Ben de şu sıralar daha çok üretkenlik görmek istiyorum, etkilenmek istiyorum hatta ben de üreteyim istiyorum.Bienali bu anlamda da ilham verici bulmayı umuyorum. 
Daha çok sanat etkinliği görmek dedikten sonra , aklıma daha önce gittiklerim geldi. Tate Modern'dakine gitmiştim mesela. İlk etkisinde kaldığım sanat etkinliği  konsepti   diyebilirim. Her şey kocaman ve karışıktı.Bir bok anlamadım aslında ama nasılsa etkilendim işte. Çeşitlilikten de etkilenmiş olabilirim, sonuçta bilmem kaç tane adam var . Birinin yaptığı diğerininkine benzemiyor.Ay uzattım sanat şeysini, ama merak ediyorum yani..

Hafta sonu bienale gidemezsek koşucaz , oh oh koşalım. Böyle ciğerlerim patlasın, yanaklarım bir o yana bir bu yana sallansın. Koşmak da istiyorum.





17 Ekim 2009 Cumartesi

Gaita Mikroskobi


Cırcırlığın ötesinde , tüm hücrelerimin dışkılama isteğine bir cevap aramaya çalışıyorken modern sanat üzerine bir takım analizler yaptım.Modern sanat , "sanat" var olduğundan bu yana var olmalı gibi görünüyor.Ortaya konulan sanat eserinin, bir adım sonrakinin - sanat tarihini linear bir olgu olarak düşünmeniz bekleniyor efendim- bir ürünü olması ya da bir açıdan sıradanlıktan uzaklaşmış olması , o sanat eserini bir miktar modern yapıyor.Gittik işte bugün (Afişten bakıyorum ismine kihkih) Cosi fan Tutte ' e.Canım bayık.Tek kelimeyle bu.Dahası vardır tabi.Ancak ilişkilere yüklenilen anlamlar olsun, dekorlar falan filan olsun pek bir klasik.Operanın yarattığı bu etkide keza öyle.Ankara Devlet Opera ve Bale oraganizasyonun yetersizliğinin de payı oldukça büyük elbette ki.Zira orkestra için aynı şeyleri söylemeyeceğim gayet iyiydi bence.Mozart çaldılar zaten.Ha , konuyu o kadar dağıttım ki neden bahsettiğimi Mozart kafama dank ettirdi.Mozart çağının rock star ı gibi bir şeymiş.İnsanlar Mozart iananılmaz asii kendine özgü ve yenilikçi bulurlarmış.Bakınız Modern Sanatçı.

Hemen atlıyorum daha çok analiz etmek istediğim postmodernite olgusuna.Post-modernite, "SANAT" içine giren her türlü aktivite olarak adlandırılabilir gibi gözüküyor bence.Post-modernizmin bir sanat akımından çok global bir tavır olduğunu düşünüyorum.Ayrıca çok cool bir tavır."It is not big deal" ya da "anything is everything" mantığından yola çıkıyor.Ne mantığı ya. Post-Modernizmden bahsediyoruz.Mantıksal duyumlar yok, istekler ve tavırlar var.Ben şimdi şu Behiç Hocanın odasına girip "Yakışıklısın ve umrumda değilsin hoca" dersem epey post-modern bi tavır takınmış olurum.Ne yaptığım gün gibi açıktır.Amacım üzerine fikirler atılabilir.Anlamsız da bulunacaktır birçokları tarafından ancak yaptığım eylemi sadece ben yaşamış olurum ve etkileri benim ruhumdaki yanılsamalarından daha önemli olmaz.
Bay Marcel Duchamp de postmoden tavrını bir pisuvarı sanat eserine dönüştürerek ortaya koymuş mesela.Adamı takdir ettim.Ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışmıyorum.Sadece tavrı cool,hoşuma gitti.
Ondan sonracığıma Pete Mondrian beyefendinin sanatı tuval üzerinde kareler ve kullandığı renklerdir.Daha önce kimsenin aklına gelmedi mi kare yapı kırmıza boyamak, geldi tabi.Ama mesele o değil mesele ürün değil.Tavır , duruş bu önemli.

Postmodernizm üzerine yapmaya çalıştığım analizler pek yeterli gözükmedi gözüme.Bu konu hakkında daha çok okumak lazım...

Gaita Mikroskobi:İdrar tahlinin büyük abdestle olanı:)

16 Ekim 2009 Cuma

Sarı


Boş vaktim var, bokunu çıkarayım ehe=)
Yazayım da yazayım 

Ben Van Gogh'u çok severim.Bu denli popüler olması ondan bir miktar daha az bahsetmeme neden olsa da (Gerçi ben sanat üzerine kimseye bir şeyden bahsetmem kihkih:)) seviyorum onu.
Adam resim yapmış.Nasıl yapmış ?Bir kere o zamanlarda pek de az seçilen konuları seçmiş neymiş efendim bunlar.Sıradanlıklar.Sıradan insanlar,dağ ,taş ,ova ,saman ,sandalye falan.O döneme göre epey çığır açıcı bir davranış.Yenilikçi ressamların yenilikçi olmalarını sağlayan önemli noktalarında biri bu tabi.Konu seçimde "önemsiz"e doğru eğilim("Önemsiz" terimi sıradanlıkla bağdaştırılıyor o zamanlar.Yoksa yok öyle bir şey.).Ben de yenilikçileri severim.Van Gogh'u da seviyorum.Kullandığı renkler de pek açıcı,böyle şirin ,canlı canlı...
Bu noktada etkilendiğim diğer bir husustan bahsedeyim.Resimlerindeki positif etki ve adnamın azılı bir melankolik olması tam bir tezat.Adam o kadar melankolik ki huysuzlanamamış bile.Delirmiş.Hayatının bilmem son kaç yılını da akıl hastanesinde geçirmiş.Doktorunun resmini de yapmş canım benim.
Özel hayatına dair bir dipnot atayım.Van Gogh'un ibnesel eğilimlieri olduğu ve bunları Cezanné
ile hayata geçirdiği tahmin ediliyor.Karizmatik lan=/ Sen melankolik melankolik takıl, hem de cezanne , kapıver oh oh..(Gerçi sonradan cezanné terk etmiş bunu , bu da kulağı kesmiş delirip)
 

14 Ekim 2009 Çarşamba

Eşek SüperMAn

Buğra’la beraber vakit geçirmek normalden uzaklaşmaya başladı.Bu durum canımı sıkıyor.Kendime bazı şeyleri hatırlatmam gerektiğini hissediyorum.Kendimi daha çok dinlemeliyim sanki.Buğra’yı o kadar çok dinliyorum ki kendimden uzaklaşıyorum.Buğra’nın kafasında yaşıyorum.Buğra’nın kafası pek hoş yer ancak ben de yabancı evlerde duyduğum rahatsızlığı yaşatıyor.
Anlatamadm zönk

Nasıl hissetmek gerektiğini biliyorum.Ayrı, sürekli , özümsemiş…Bu düşünce beni epey rahatlatıyor.Başkalarının hayatından ayrı olmak , sürekli hayatta olmak ve benimle ilgili herşeyi özümsemiş olmak.Zihnimde öyle güzel belirginleşti ki , aynı etkiyi sözcüklerle de yapabilmeyi öyle çok istedim ki …
Kendimi kandırıyormuş gibi hisssettim lan biraz .ne bu böyle sürekli uyarılar uyarılar.Yarası olanlar gibi gocunuyormuyum ne ??
Amaan siktir ya herşeyi..
Önemli olan okuduğumuz kitaplar,gezdiğimiz yerler, sevişmek fln değil mi yahu?Kİtap okumak güzel,sevişmek de ,gezmek de.Çünkü kendime yaklaşıyorum.Bana hiçbir şeye ihtiyacım olmadığını hatırlatıyorlar.Buğra'yla sevişip konuşabiliosan bayaa iyi.İki insan yapabilceği güzel şeyler bunlar.Tek başıma yapabiliyorum çünkü diğer aktiviteleri=)
İçim huzur doldu biraz biraz...

Some People Have Real Problems

Duygularımı yoğun yaşamak ama onları aynı yoğunlukla ifade edememe gibi bir sorunum var.Bunu sorunun gerçekten büyük olduğunu kanıtlamam için hayatımdaki diğer insanlarla konuşmanız gerekecek.Onları sorarsınız Asutay’ın ne sorunu var diye? Şöyle cevap vereceklerdir: Bence yok ya da kendi de bilmiyor.Oysa ki biliyorum yalnızca ifade etmekte epey zorlanıyorum.
Ama deniyorum , epey başarısızım ama deniyorum…

Açılay’ı ele alayım o halde hazır kapımın arkasında çılgınca böğüryorken.Ahlaksızlılığın ve çirkefliğinin sınırları yok.Dolayısıyla onun tüm iğrençliklerinin karşısında sınırları kalkan olarak kullanmanız olanaksız.Size sınır tanımadan saldıracak ancak sizin savunmanızı kesinlikle kısıtlayacaktır.

Açılay’ı elbette ki sevmiyorum. İnsanın onun gibi insanları hayatına sokmak istemesi pek mazoşist bir tavır olur.Bencilliği mide bulandırıyor.Varlığı rahatsızlık verici.Tıpkı kulağınızın tibinde vızıldayan ,ilk baktığınızda sizde at boku imgesini hatırlatcak bir sinek gibi.İşte Açılay’ın o sinek gibi bir anda küçülmesini ve sesinin anca bir vızıltı kadar duyulabilecek bir desibele küçüldüğünde onu ayağımın altına alıp yavaşça (evet , gayet yavaş) ezmek istiyorum.Bu eylemlerimi kesinlikle sakin bir şekilde yapmak isterim ayrıca.

Açılay’la ilgili hislerimi bir paragrafla anlattım.Ancak Açılay bundan çok daha azı.Nihayetinde insan varlığının en yüzeyindeki bölgelere, kesintili olarak hitap ediyor.Tahmin edilebilecek kadar basit davranışlar sergilemekle beraber insanı şaşkınlığa uğratacak kadar adi ve umarsız olabilyor.Ama napayım, kendisiyle en azından bir sene daha yaşamak zorundayım.

Açılay’ın üstüne bir paragraf yazacak kadar ona karşı birşeyler - ne olursa olsun- hissettiğime göre onun varlığını kabul ediyorum.Ama kendime yaptığım en kötü şey de bu zaten.Şimdilik daha huzurlu bir hayat için onun anlamsız , uçucu ve bilinçten uzak hayatını uzaktan izliyor, bana karşı saldırılarını üç boyutlu bir filmin animasyonları gibi izliyorum.