26 Aralık 2010 Pazar

Pazar

Aile saadeti yaşadım bu akşam. Küçük akraba topluluğunun katıldığı yemekten sonra kuzenlerimle genel popüler kültür taramalarımızı yaptık. Dergiler karıştırdık ve birkaç yeni film fragmanı, video klip falan izledik. Böyle bir ortamda gerilmeden istediğim seviyeye inip, istediğim seviyeye çıkabiliyorum. Evet, galiba benim için aile kavramının tanımı bu.
Dergilere bakarken moda ve sanat ilişkisi hakkında çok az düşündüm. Ronaldo'nun Armani reklamını dikkatle incelerken düşüncelerimi sıraya koymak pek kolay olmasa da, her ikisinin de gerçekten abartıldığı kanısına vardım. Sonra da şöyle toparladım: Seçim yapmak güzel bir şeydir. Sanat ve moda konularında sürekli seçim yaparız. Birine karar verdikten sonra yenisi karşımıza çıkar.Bir reyon, bir diğer reyon; bir akım, bir diğer akım ve diğer tüm akımlar gibi. İlerleme hissi burdan gelir.
İnsan ilişkileri tam tersi. Pöh

24 Aralık 2010 Cuma

http://blog.tate.org.uk/?p=2967
Van Gogh, Gaugin'e aşıkmış diye biliyorum.

19 Aralık 2010 Pazar

Haftalık- Nostaljik ve Futuristik, John Currin

" The subject of a painting is always the author, the artist.
You can make an illusion that it's about something other than that. I think that's what the function of representation is: to give a painting the illusion of a subject. " John Currin





Ankara'nın küçük ve her şeyin tekdüze olduğu bir şehir olduğu söylenip durur. Ben de bu yorumlara sık sık hak veririm. Ancak düşünüyorum da Ankara'nın limitleri, yaşayanların limitleri de olmalı mıdır? Ya da ne limiti?
Kırşehir' in Kaman ilçesine giderken, yaklaşık 30km'lik dümdüz yoldaki hareket unsurlarının yalnızca ineklerin otlaması, tavukların karşıdan karşıya geçmesi ve içinde bulunduğum servis aracının yol alması olduğu göz önünde bulundurursak Kaman Yolu'nda hayat olmadığını düşünebiliriz. Ama hayvanların sahibi olan adam da muhtemelen uyanıyor, yoruluyor, belki gazete okuyor, belki oy kullanıyor, belki arkadaşlarıyla konuşuyor ve kesinlikle ürüyor. Limit falan da düşünmüyordur bence.
Kaman'da insanlar bir şeyler yaşıyor. Ben de Ankara'da yaşıyorum. Yazmaya ara verdiğim süre zarfı içinde başından geçen bir takım olayları düşününce böyle bir giriş yapmak istedim. Öhöm.
Akşam eve geldiğimde, her nedense CD'lerimle bir münasebetim oldu ve içlerinde yaklaşık 8 sene önce, annem, ben ve kardeşimin Guernsey denilen garip bir adaya gittiğimiz tatilin görüntülerini buldum. O yıllarda kafamdan geçen tüm ergen düşünce kırıntılarını hatırlıyorum ve onları öylece kabul ediyorum. Ancak fiziksel görüntümün, davranışlarımla oluşturduğu garip tablo , beni bir miktar şaşırttı. 1o kilo daha zayıf ve daha ergen olmamı bir kenara bırakıp, tepkilerimin farklılığı üzerine bir miktar düşündüm.
Şimdi 15 yaşındaki halime bakıp onun neler bilmediğini, 20 yaşındaki halime bakıp onun neler bilmediğini; 25 imde 22 imde neler bilmediğimi, 30 umda 25 imde neler bilmediğimi falan filan şeklinde uzayan hayat örgümü ele alıyorum ve hiçbir zaman her şeyi bilemeyeceğim kanısına varıyorum. Potansiyel mental boşluğa sebep olabilecek bu durumu şöyle çözdüm kafamda.
Olayımız, eskimiz ve yenimiz olmadan gün gibi geçinip gitmekse eğer, farkındalığımızı koruyup gelecek adına pek çok şey yaşayacağımızı kabul edebiliriz. Böylece hayatımızın John Currin'in yarattığı resimler gibi olmasından korkmayız. "Nostaljik - Futurist" ve cool oluruz.
Yaşamkoçluğu101 şeklinde bir başlangıç yaptım, biraz rahatsız edici olabilir. Ancak bu aralar pek çok şeyden memnunum, n'apayım.

2 Aralık 2010 Perşembe

Haftalık - Conceptman, Richard Prince

kendisi Richard Prince işte. Pek önemli bir sözünü duyamadım hehe (= Seriler halinde çalışması hoşuma gitti sanırım.