Nasıl da uykum kaçtı. Erken yatıyorum, bir anda uyanıyorum sonra da uyuyamıyorum. Uyanmasam çok güzel olur aslında. Çok uyumuş olurum.
Cankurtaranlardan ayrılma kararı aldım. Ne zaman söylesem diye düşünüyorum. Koordinatörü görürsem yarın hemen de söyleyebilirim. Yanlış mı yapıyorum diye düşünmüyor değilim. Tüm artı ve eksilerini böylesine bir platformda masaya yatıracak değilim. ( Burası blog yane=P ) Üşeniyorum bi de. Belki daha geri dönülesi bir şekilde ayrılma kararı aldığımı söylesem... Cankurtaranların mantık ve ahlak kavramı açısından bakacak olursak pek imkan dahilinde gibi görünmüyor. Risk alıcam artık ne yapalım. Belki de üniversite hayatım boyunca para kazandığım son aktivite olur -ki muhtemelen öyle olur-. Cankurtaranlardan ayrılma düşüncesi bir anda içimi inanılmaz rahatlattı. Öf ayrılmak istiyorum.
Ders kayıtları da devam etmekte. Bir sürü ders aldım ama çakışan çakışana hihi. Bir ara belki erken bitiririm yanılgısına bile düştüm. Dönem başı gaz tripler. Bunda bir ilginçlik görmüyorum gerçi. 2 hafta sonra konuşmaya çalışsam daha iyi olacak bu konu hakkında.
Haber dergisi okumaya çalışıyorum işte. Haftalık olduğu için , gazete okurken çokça yaşadığımız deja vu hissiyatından uzaklaşmış oluyoruz böylece. Teknoloji başlığı altındaki internet ve önemi, paylaşım siteleri, telif hakları pazarı tarzı yazıları pek bir bayıyor beni ama olsun. Neler neler bayıyor insanı.
Bir de deneyimlediğim bir şey var. Şu ki; kendini koruma içgüdüsü sandığımdan çok daha etkili insan hayatında. Dışavurumları çeşitlilik gösteriyor ve hepsi de birbirinden ilginç. Bunlar nelerdir, hangisine ne denir var mıdır böyle şeyler bilmiyorum. Üstüne düşünmenin mantıksız ve cool olmayan bir yanı olabilir.Ben kabuğuna çekilme yöntemini kullanırım genelde. Kabuğuma çekileyim.
Kabuk falan dedim.Uykum geldi sonunda.Arayı çok açmama ümidiyle.
16 Şubat 2010 Salı
28 Ocak 2010 Perşembe
Tok karnına
Saati ve boyutları aşmış bir akşam yemeğinin ardından birkaç satır bir şeyler yazayım dedim.
Kocaman bir ağırlık çöktü üzerime. Biraz zorlanacağım belli ki ama yazayım. Çok istek var çünkü=P
Düzen birçok şey demektir. Beni kanalize olmaya iter. Düzensizlik kaos yaratır. Kaostan nefret ederim. Düzen içinde her şey olabilir. Düzensizlikte hiçbir şey olmaz. Memnuniyet kendi düzeninin tıkır tıkır işlemesi demekmiş gibi görünüyor.
Genel günlük düzenim dışında bir yemek yedim. Sanki tüm enerjimi sindirim yapmak için kullanıyorum. ( Sankisi fazla oldu. Bu olay bilimsel bir gerçek bu arada, bakınız: parasempatik sinir sistemi ) Vücudumda bir kaos hakim. Uyumak için yanıp tutuşan beynimin bilmem nerdeki lobu, kitap okuyayım diye yırtınan bir diğer lobumuna düzensiz düzensiz şeyler yaptırıyor.Ben de blog yazıyorum işte. GTA oynayacağım birazdan. Sonra da biraz gelecek kaygısı duyup mışıl mışıl uyuyacağım sanırım. ( Tatlı Buğracımı anımsıyorum bir anda (: )
Bu arada sanırım ile sanmıyorum aynı anlama gelebilir.İkisi de çok yuvarlak. Ha sağdan sola yuvarlak ha soldan sağa yuvarlak; ne fark eder diye düşünmeden edemeyeceğim.
Neyse memnuniyetsizliğin düzensizlikten kaynaklanacağı gibi iyeliği olmayan bir düzenden de kaynaklanabileceğini düşünüyorum.
Böyle işte hadi ben araba sürüyorum.
Kocaman bir ağırlık çöktü üzerime. Biraz zorlanacağım belli ki ama yazayım. Çok istek var çünkü=P
Düzen birçok şey demektir. Beni kanalize olmaya iter. Düzensizlik kaos yaratır. Kaostan nefret ederim. Düzen içinde her şey olabilir. Düzensizlikte hiçbir şey olmaz. Memnuniyet kendi düzeninin tıkır tıkır işlemesi demekmiş gibi görünüyor.
Genel günlük düzenim dışında bir yemek yedim. Sanki tüm enerjimi sindirim yapmak için kullanıyorum. ( Sankisi fazla oldu. Bu olay bilimsel bir gerçek bu arada, bakınız: parasempatik sinir sistemi ) Vücudumda bir kaos hakim. Uyumak için yanıp tutuşan beynimin bilmem nerdeki lobu, kitap okuyayım diye yırtınan bir diğer lobumuna düzensiz düzensiz şeyler yaptırıyor.Ben de blog yazıyorum işte. GTA oynayacağım birazdan. Sonra da biraz gelecek kaygısı duyup mışıl mışıl uyuyacağım sanırım. ( Tatlı Buğracımı anımsıyorum bir anda (: )
Bu arada sanırım ile sanmıyorum aynı anlama gelebilir.İkisi de çok yuvarlak. Ha sağdan sola yuvarlak ha soldan sağa yuvarlak; ne fark eder diye düşünmeden edemeyeceğim.
Neyse memnuniyetsizliğin düzensizlikten kaynaklanacağı gibi iyeliği olmayan bir düzenden de kaynaklanabileceğini düşünüyorum.
Böyle işte hadi ben araba sürüyorum.
29 Aralık 2009 Salı
ho ho ho
Sevgili blogum
2009 senesini değerlendireyim mi?Değerlendireyim.
Dolu bir sene
Kürek çekildi
Yalnız kalındı
Ders çalışıldı obaa
Su topu antremanı yazılacak kıvama gelindi
Yeni yazarlar keşfedildi
Yeni insanlar keşfedildi ( "İnsan kendini yalnızca insanda tanır "goethe)
Açılay yoktu
Açılay vardı
Açılay'dan dayak yenildi -açılayın amk =)-
Bu sene 3310 saat uyumuş olabilirim -korkunç 0_o- ehe uyumayı çok seviyorum ben
Uykusuz da kaldım yav (=
Yeterli sayıda deneyim yaşandı (bakınız ilk madde)
Paralel evrenlere bir takım kıymetli kıymetsiz eşyalar uğurlandı -hepsini minnetle anıyorum arada bir aklıma geliyorlar-
Yangın söndürücü kullanılmış bulundu =) çok komik bu
Dilruba adlı arkadaşım sayısız kere ekildi =/
Yaz mevsimi güzel geçirildi
Çiftken tek olundu -en güzel şeylerden biri bu-
Tekken çift olundu -bu da güzel sayılır=)-
Dizden sakatlanıldı üüüüüüü yeni oldu bu üüüü
İnsanlar,okul,cep telefonu,para,kürek başı,üremek,ojeler,jean paul satre,wipeout,jelibon ve kalori değeri,Buğra Kayaalp,aptal cankurtaranlar,Ankara , Odtülü uzun ve yağlı saçlı insanlar, Sevgi Şahin gibi gereksiz insanlar,İnci hoca gibi şirin ve iyi insanlar,Gıdacı ve aptal insanların geniş kesişim kümesi, Asutay Meriç ve onun yolunu bulması gibi bir çok hususta bir takım önemli-önemsiz ve gerekli-gereksiz tespitler yapıldı
Sen varoldun blog =)
Yeni kararlar alındı
Neyse blogcum dizim çok ağrıyor.Ona mı inat nedir koşmak istedim. Koşiiim koşiim böyle lodos vursun yüzüme istedim ama çok arabesk bu durum (= birazdan yatarım heralde ehe..
Bear Grylls Zoo's 100 coolest britis men listesinde 7. sırayı almış.Biliyordum.Algılarım adamı fark etmişti hemen, ay canım seçilsin seneye zirveye hadi bakalım yıhıyh
ay uyuyorum...
22 Aralık 2009 Salı
cgjhdryhdr
Hiç yazı yazmıyorum.Yazayım diye yazıyorum şimdi de.
Her gün bir şeyler yazarsam kafam dağılır belki de.Kendimi buharlaşımışım gibi hissediyorum.Burdaymışım gibi değil.Beden hissiyat bütünlüğüm sarsılıyor maalesef.Bir varlık gibi değilim sanki.Pöhhh kötü oldum böyle söyleyince.Kötü olmayayım.
Sia dinlemeye başladım.Bir ara çok dinlerdim.Bütün albümlerini böyle tekrar tekrar.Bir miktar bayık olduğunu düşünüyorum ama bayık olmak iyi geliyor bazı zamanlarda.Konuşur gib şarkı söyleyen insanları seviyorum.İlerlemesine enerji harcamadığım hoş sohbetler yaparken duyduğum huzuru ve sürekliliği buluyorum kendilerinde.
Ders çalışmam lazım püf...
Her gün bir şeyler yazarsam kafam dağılır belki de.Kendimi buharlaşımışım gibi hissediyorum.Burdaymışım gibi değil.Beden hissiyat bütünlüğüm sarsılıyor maalesef.Bir varlık gibi değilim sanki.Pöhhh kötü oldum böyle söyleyince.Kötü olmayayım.
Sia dinlemeye başladım.Bir ara çok dinlerdim.Bütün albümlerini böyle tekrar tekrar.Bir miktar bayık olduğunu düşünüyorum ama bayık olmak iyi geliyor bazı zamanlarda.Konuşur gib şarkı söyleyen insanları seviyorum.İlerlemesine enerji harcamadığım hoş sohbetler yaparken duyduğum huzuru ve sürekliliği buluyorum kendilerinde.
Ders çalışmam lazım püf...

4 Kasım 2009 Çarşamba
Mikrokosmos
Canım sıkıldı.Bunu yazmaya çalışmanın kendisi bile çok sıkıcı.Pöh
Yaklaşık 6 sene önce bir film seyretmiştim. Adı "moonlight"tı. Filmi aradım yok.
Felsefe sözlüğü buldum evde. Rastgele açtığım bir sayfada , parmağımı rastgele bir yere koydum. Koyduğum yer "mikrokosmos" teriminin tanımının bir parçasıymış. Onu yazayım bari.
"Mikrokosmos.Küçük evren. Genelde bir kompleks ya da bütünün küçük bir parçasına , karmaşık bütüne benzer olan ya da öğeye verilen ad. Öreneğin Yunan felsefesinde, evrenin düzenli bir bütün anlamsında kosmos olduğunu dile getiren Phytagorasçılar, insan varlığının çok küçük çapta bir kosmos olduğunu öne sürmüşlerdir. Phytagosçılara göre, biz insanlar, evrenin , makrokosmosun yapısal ilkelerini , kendi varlıklarında inceleyen organizmalarız. Evrenin yapısal ilkeleri üzerinde çalışmak suretiyle ,kendimizdeki biçim ve düzen öğelerini geliştirir ve kendi ruhunda daha düzenli varlıklar haline getirir."
Sonra da eski günlüğümü (evet günlüğüm var kihkih) aldım, ortasından açtım önüme. 02.07.2006 tarihli yazı şöyle.
"Şu an balkonun kapısının yanında yere uzanmaktayım. Arada çok güzel esiyor. Bir müziğim eksik. Daha demin bir uğurböceğinin hayatını kurtardım. Hep isyan ettiğim güzellik kavramının çift standartlığını kendim uyguladım bu sefer. Karamürsel'den Ankara'ya dönerken yerde aynı bu uğurböceği gibi ters dönmüş bir tostos böceği görmüştüm.Çooooook büyük ve çirkin, iğrenç sesli , tiksindirici ter dönmüş devasal bir böcek. Yine olsa yine yardım etmezdim."
Kasım'ın ilk yazısı olsun bu da.
Yaklaşık 6 sene önce bir film seyretmiştim. Adı "moonlight"tı. Filmi aradım yok.
Felsefe sözlüğü buldum evde. Rastgele açtığım bir sayfada , parmağımı rastgele bir yere koydum. Koyduğum yer "mikrokosmos" teriminin tanımının bir parçasıymış. Onu yazayım bari.
"Mikrokosmos.Küçük evren. Genelde bir kompleks ya da bütünün küçük bir parçasına , karmaşık bütüne benzer olan ya da öğeye verilen ad. Öreneğin Yunan felsefesinde, evrenin düzenli bir bütün anlamsında kosmos olduğunu dile getiren Phytagorasçılar, insan varlığının çok küçük çapta bir kosmos olduğunu öne sürmüşlerdir. Phytagosçılara göre, biz insanlar, evrenin , makrokosmosun yapısal ilkelerini , kendi varlıklarında inceleyen organizmalarız. Evrenin yapısal ilkeleri üzerinde çalışmak suretiyle ,kendimizdeki biçim ve düzen öğelerini geliştirir ve kendi ruhunda daha düzenli varlıklar haline getirir."
Sonra da eski günlüğümü (evet günlüğüm var kihkih) aldım, ortasından açtım önüme. 02.07.2006 tarihli yazı şöyle.
"Şu an balkonun kapısının yanında yere uzanmaktayım. Arada çok güzel esiyor. Bir müziğim eksik. Daha demin bir uğurböceğinin hayatını kurtardım. Hep isyan ettiğim güzellik kavramının çift standartlığını kendim uyguladım bu sefer. Karamürsel'den Ankara'ya dönerken yerde aynı bu uğurböceği gibi ters dönmüş bir tostos böceği görmüştüm.Çooooook büyük ve çirkin, iğrenç sesli , tiksindirici ter dönmüş devasal bir böcek. Yine olsa yine yardım etmezdim."
Kasım'ın ilk yazısı olsun bu da.
31 Ekim 2009 Cumartesi
Kısıtlı bir zaman diliminde yazdığım öyle bir yazı
Yapacak ne kadar da çok şey var. Biz insanlar tüm o işleri yapmalı mıyız?
Tik tak tik tak işleyen bir saat gibi, işler tıkır tıkır işlemeli mi? Tüm bu mekanik düzen ,bu kısır döngü kendi kendini beslemeyi bıraktığında bilincimizin nasıl da kapandığını bir anda farkedip, hayret ediyorum.İnsanın hayatında karartı gibi o tiktaklar . Dayanılamayacak kadar uzun, hatırlanamayacak kadar kısa. Dönüp bakıldığında en iyi ihtimalle yazı falan yazılmış olabilir. Ha bir de tamamlanmış ,kendimizi anlamlandırmaya proglamdırdığımız o "işler" yapılmış olur tabi. Her şey bittiğinde bilinci derin uykusundan uyandırmakla içsel varlığımızdan uzaklaştığının farkına varıyoruz ya da varıyorum böylece.
Uzun zamandır düşünüyorum aslında bu konuyu. Bir takım çözümlemelere ve sonuçlara varmaya çalışıyorum.En nihayetinde ulaşılacak sonuç şu gibi görünüyor.Mevcut düzenin yapmamızı gerektirdiği sorumluluklar ve bunların bir parçası olan rutinlerimz var.Tüm bu olağanlık içinde, "farkında olmamızı" sağlayan ; yaşanan ve algılanan her şey zıttıyla beraber anlamlandırılıyor. Çirkini güzelle , başarsızlıkları başarılarla , cahillleri bilgelerle kavrayabiliyoruz. Bilmem... Ben en azından kısmende olsa öyle yapıyorum galiba..(??) Böö , cümleye bak.Demeye çalıştığım şu ki ; tecrübe etmişliğim var bu durumu =)
Neyse efendim, bir sürü can sıkıcı olay var hayatımda ancak hiç şikayet edesim yok. Sadece bir takım tespitler yapmak için daha çok zamanım olsun istiyorum.Bu arada Dostoyevski okunası bir yazar ancak o da zaman istiyor.Zaman , zaman , zaman daha çok zaman...
Yeri falan gelmedi ama yine de söylemek istiyorum.Biri şu kutu yarışmasındaki insanlara kutudaki paranın onların hisleriyle alakalı olmadığını söylesin ,rica ediyorum.Panik ve her şeyi büyüten insanlardan nefret ediyorum.
Tik tak tik tak işleyen bir saat gibi, işler tıkır tıkır işlemeli mi? Tüm bu mekanik düzen ,bu kısır döngü kendi kendini beslemeyi bıraktığında bilincimizin nasıl da kapandığını bir anda farkedip, hayret ediyorum.İnsanın hayatında karartı gibi o tiktaklar . Dayanılamayacak kadar uzun, hatırlanamayacak kadar kısa. Dönüp bakıldığında en iyi ihtimalle yazı falan yazılmış olabilir. Ha bir de tamamlanmış ,kendimizi anlamlandırmaya proglamdırdığımız o "işler" yapılmış olur tabi. Her şey bittiğinde bilinci derin uykusundan uyandırmakla içsel varlığımızdan uzaklaştığının farkına varıyoruz ya da varıyorum böylece.
Uzun zamandır düşünüyorum aslında bu konuyu. Bir takım çözümlemelere ve sonuçlara varmaya çalışıyorum.En nihayetinde ulaşılacak sonuç şu gibi görünüyor.Mevcut düzenin yapmamızı gerektirdiği sorumluluklar ve bunların bir parçası olan rutinlerimz var.Tüm bu olağanlık içinde, "farkında olmamızı" sağlayan ; yaşanan ve algılanan her şey zıttıyla beraber anlamlandırılıyor. Çirkini güzelle , başarsızlıkları başarılarla , cahillleri bilgelerle kavrayabiliyoruz. Bilmem... Ben en azından kısmende olsa öyle yapıyorum galiba..(??) Böö , cümleye bak.Demeye çalıştığım şu ki ; tecrübe etmişliğim var bu durumu =)
Neyse efendim, bir sürü can sıkıcı olay var hayatımda ancak hiç şikayet edesim yok. Sadece bir takım tespitler yapmak için daha çok zamanım olsun istiyorum.Bu arada Dostoyevski okunası bir yazar ancak o da zaman istiyor.Zaman , zaman , zaman daha çok zaman...
Yeri falan gelmedi ama yine de söylemek istiyorum.Biri şu kutu yarışmasındaki insanlara kutudaki paranın onların hisleriyle alakalı olmadığını söylesin ,rica ediyorum.Panik ve her şeyi büyüten insanlardan nefret ediyorum.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)