23 Mayıs 2011 Pazartesi

İnsanın hayatta yapabileceği en kolay şeylerden biri nerede olduğunu kollamak sanırım. Ancak pek zor bir şey var ki, o da sahip olduğunuz konumunun (fiziksel ve mental lokasyonun) sizi götüreceği yere karar vermektir.

Son zamanlarda özellikle yapmaya çalıştığım bir şey var. Sanki yaşadığım habitatın içine bir anda düşmüş de, insanları ilk defa görmüşüm gibi yapıyorum. İlk izlenim evresinden önceye dönmeye çalışıyorum. Çoçukken konuştuğumuz dil için yapardım, sonra da sözlerini anladığım ingilizce şarkılar için falan yapmaya sanırım. Bazen aynaya bakıp sanki ilk defa görmüşüm gibi yapıyorum. Bir garip oluyorum tabi ama çok kısa süreliğine tabi ki. Etrafımdaki insanlara hiç tanımamışım gibi bakmaya çalışınca, çok acayip hislere kapılıyorum. Hissizleşiyorum bir miktar sanırım, bu da benim için epey acayip bir şey.

Bu deneysel(!) çalışmamdan sonra, yaşanılan deneyimlerin insan kişiliğine ne ölçüde katkı sağladığı üzerine birazcık düşündüm. Hala düşünmekteyim.
Sanatı sanat olarak irdelemeye çalışan, akımların ürünleri (yapıtları), şu modern sanat eserleri diyebileceğimiz acayip şeyleri oluşturuyor(Bkz. Fluxus). Sanat olgusunu tamamiyle estetikten, dilden, gelenekten genel anlamda tüm deneyimlerden ayırmaya çalışıyorlar. En nihayetinde garip şeyler oluyor. Onları da acayip buluyorum.




Rihanna' nın renkli halleri çok hoşuma gidiyor. Kadınlarımızı, kızlarımızı kesinlikle spora çağırıyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder