23 Ocak 2011 Pazar

Planlı ya da Kontrol Manyağı

Yılın bu zamanları yerimizde şöyle bir sayıp neleri arkamızda bıraktığımızı görmek için çok uygun bir dönemdir. Benim gibi öğrenciler de anlayacaklardır ki, akademik dönemin sonu pratik ve günlük anlamda birçok şeyin de sonu olabiliyor. Sabahları zorla uyanma, okulda delicesine donma ve Ankara insanlarının her türlüsünden nefret etme gibi belli başlı eylemleri gerçekleştirme zorunluluğunun resmi olarak bitmesi anlamına geliyor.

Okuldaki her türlü topluluktan kesim bu heyecanı aynı anda paylaşırken, ben hayatımda pek fazla şeyin değişmeyeceği kanısındaydım. Şöyle ki, ben zaten her sabah kahvaltımı sıcacık evimde, gazete okumadan yapmıyor, dönemin yarısından uzun bir süre de sabahki derslere gitmeyi pek tercih etmiyordum. Kendimi yapmaya layık gördüğüm işe adamak kaygısıyla ancak canımın istediği derse, istediğim kadar ilgi gösteriyordum. Zaten pek de yüksek olmayan konfor seviyemi bu şekilde korumaya hakkım olduğunu düşünüyordum. Çeşitli ailevi sıkıntılar geçirdiğim bu dönemde aldığım bu karar, daha da önem kazandı ve hayatımda yürürlüğe girmiş oldu.
İşte bu nedenlerden dolayı, hayatımdaki tüm sınavlara, ancak olmak istediğim kadar hazır olduğum durumlarla girdim ve tüm sınavları verdiğimde kendimi tam da olmak istediğim gibi hissettim: Yorgun, memnun ve bir sonraki aşamaya hazır.

Kendimi böylesine tamamlanmaya yakın hissettiğim o anlarda bir şey oldu ve bu hissiyattan uzaklaşmaya başladım. Olay şuydu: Hayatta tıpkı bu akademik dönemler gibi dönemler başlayıp bitiyordu. Size bir sene önceden hangi gün başlayacağınız ve hangi gün bitireceğinizi söyleyen bir akademik takvim ve derslerinize ne kadar zaman ayıracağınızı gösteren bir ders programı vardı. Ancak iş, hayatımızda başka olayların süre geldiği diğer dönemlere geldiğinde kimse size “başla” ya da “dur” demiyordu. Kişiliğin ve hayatın bir parçası olabilecek bir spor dalının yalnızca spor olmaya başlaması için birinin size “ Bırak artık şu küreği” demesi yetmez. Ya da ilişkilerin karnesinin verildiği bir ara dönem yoktur, ne zaman biteceğine bazen iki kişi bile karar veremez.

Tam da bu noktada merak etmeden duramadım: Üniversite bittikten sonra artık hayatımızı bizim yerimize kolay yönetilebilen minik parçalara ayıracak başka insan ve kurumlar olmayacak mıydı? Belki de artık “dönemler” çağı bitmişti, bundan sonra ne zaman başlayacağımıza ve nerede bitireceğimize biz karar veriyorduk. Soru şuydu: Mutluluk, daha kolay yönetilebilen küçük hayat parçaları mıydı? Mutlu olabilmek için hayatımızın kontrol manyağı mı olmalıydık?

Cevabı nerelerde aramam gerektiğini biliyorum ve yarı yıl tatilini bu tip boş işlere harcamayı düşünüyorum.
Resme göz atın.

2 yorum:

  1. Asutaycım çok güzel bir yazı olmuş.

    Takdir edersin ki okul sonrası yaşam konusunda bir miktar tecrübelerim var. Okul sonrasında hayatın (sen istemediğin sürece) dönemlere ayrılmadığı gibi okulda hiçbir zaman yaşayamayacağın kadar rutin ve yabancılaşmış bir hal alıyor.

    Mutlu olabilmek için hayatımın kontrol manyağı olmamız gerekmiyor sanırım ama mutlu olabileceğimiz ortamları ve yolları bulabilmek ve o yollara ve ortamlara kendimizi sokabilmek için biraz kararlı ve disiplinli olmamız gerekiyor. Benim sorunumun da tam burada aksiyon eksikliğinden kaynaklanıyor sanırım.

    Tatilde bol bol düşünüp güzel öngörüler yapman ümidiyle,

    Bol dinlen Asutaycım.

    YanıtlaSil
  2. Teşekkür ettim Keremcim.
    Duymayı umduğum cevaplardan birini verdin. Beni mutlu ettin :)
    Tecrübelerinden daha çok yararlanmak isteriz.Görüşmek üzere Keremcim.

    YanıtlaSil