26 Aralık 2010 Pazar
Pazar
24 Aralık 2010 Cuma
19 Aralık 2010 Pazar
Haftalık- Nostaljik ve Futuristik, John Currin
2 Aralık 2010 Perşembe
Haftalık - Conceptman, Richard Prince
6 Kasım 2010 Cumartesi
Oturan Boğa
5 Kasım 2010 Cuma
2 Kasım 2010 Salı
Hayat beni neden yoruyosun?
30 Ekim 2010 Cumartesi
29 Ekim 2010 Cuma
Haftalık- Appropriation (art), Glenn Brown
14 Ekim 2010 Perşembe
7 Ekim 2010 Perşembe
30 Eylül 2010 Perşembe
26 Eylül 2010 Pazar
25 Eylül 2010 Cumartesi
Mağazaya girerim. Tamamen içgüdüsel hareketlerle ilerlerim. Kıyafetlere yakınlaşıp, her biri için, first date modunda değerlendirmeler yaparım. Çok konuştu, öf niye böyle bir şey söyledi şimdi, o ayakkabılar olmadı konseptine benzeyen yargılara varıp geniş çapta bir eleme yaparım. Elemeyi yaparken hayal gücümü kullanarak, çeşitli kombinler oluşturmaya çalışırım ki bu işin sanat diyebileceğimiz yaratma kutsallığını barındıran özel anlardır. Abartmıyorum. İşin içine toplumsal, kişisel ve psikolojik unsurun girdiği bir yaratma sürecinden bahsediyorum. Benim için alışveriş yaratıcılığı, kişinin düşünsel anlamda sadece kendi kaynaklarından yararlanır ve günümüzdeki ahlaksal çözülmenin çöküntüsü altında kalmadan yeni bir yaşam kurma düşüncesi desteklidir. Bence bu nedenle önemlidir.
Alışveriş, her bireyin ayaklarının önüne kadar serilmiş yaratma cesaretine sahip olma fırsatı bence. Öyle ki alışveriş yaratma cesaretinin en apaçık ve basit çeşidi olabilir.
Ziyadesiyle çok anlık şeyler bunlar tabi. Alışveriş söz konusu olduğunda emperyalizmi beslemekten rahatsızlık duymuyorum. Emperyalizmin çok ezilenleri olmadığımıza göre yaşayıp gidicez işte. Ben yaratma cesareti falan diyorum , ne emperyalizmi yav.
Neyse ben Kuğulu Park'a çekirdek çitlemeye gidiyorum. Tavsiye edebilirim. Zaten 2 saat falan maksimum sonra Baran'la sıkılıyoruz birbirimizden. Bi zenci kuğular var, beyazlar var. Baran sayısız espri döndürüyor üzerine. Ben de eğlenmesine eğleniyorum epey ama alışveriş yaparken ki kadar değil ehe.
21 Eylül 2010 Salı
Ya bi de bugün konusu geçti. Kendimi ateşli ateşli savundum. Bence haklıyım ama. Acaba beyaz bir bayanla ,zenci bir adamın (tabi ki de) çok zenci bebeği olur mu konu bu.
Olmaz tabi ki de. Salaklar:)
Zenci demişken Jessie Williams oh ye. Bir klipte gördüm bu zenciyi.Algılarımı açtım, kilitlendim ve buldum. Bu adam iş yapıcak bak. New hottie yazmışlar internette zaten. Hottie ehe çok iyiymiş.
Eric Fischl- Bad Boy
Bu resim her şeyiyle iyi. Öyle teknik şeyleri ışığı, kompozisyonu falandır iyidir heralde zaten de, ben bıraktığı etkiden çok memmun kaldım. Bana rahatsız edici geldi ama “ya abi zaten...” demiyor . (En rahatsız olduğum şey o söylem ve mutfak çöpü de) Öyle bir tribe girdiği yok kendi halinde, gariplikleriyle takılıyor gibi. Evet, memnun kaldım. Kadın da iyi esnemiş, ben de bayaa esniyorum,ondan da memnunum :)
7 Haziran 2010 Pazartesi
Teknik Mola
3 Haziran 2010 Perşembe
There is still hope...
28 Mayıs 2010 Cuma
YEMEK YEMEYİ ÇOK SEVİYORUM
Son zamanlarda olup bitenleri anlatayım. Sondan başlıyayım. Olayların arasındaki zaman gitgide artıcaktır tahmin edersiniz.
Sucuklu yumurta yedim. (Böööö O kadar zevkle yedim ki bloga ilham oldu diyebilirim)
Ojelerim... Yenileri geldi. Bu seferkiler Fransız. Uzatmiyim french yapmaya çalıştım,
bakalım
Buğranın farkındalığı çok yüksek çoğu zaman. Herşeyi biliyor mu bilmiyorum ama her şeyin farkında. Onu seviyorum :)
Baraka spor salonu. testosteron. kıl. kız yok. Barakayla ilgili cümle kurmak istemiyorum.
Dersler cuma günü itibariyle bitti. Bu seneyi pek kolay atlattığımı söyleyemeyeceğim maalesef. Aldığım tüm derslerden geçersem, en azından kafa yorulacak şeyler listesinden birkaç maddeyi eksiltme ihtimalim geçerliliğini sürdürecek. Üniversite, öğrenme, bilgi, algılama, notlandırma tarzı şeyler üzerine de bir miktar düşünüyorum. Tesadüftür; dönem sonunda birkaç sonuca vardım galiba. Bu da ayrı bir yazı konusu olabilir. Bu dönemin son dersinde ,ki o thermodynamics dersi oluyor, dersi veren oldukça dominant ( hükümet gibi diyeceğimiz cinsten )bir bayan profesör bana ilham verdi. Egosunu kontrol altına almayı başarmış ama kendine güveni tam. Bu gözlemi daha önce hiç yapmamıştım bir insan için. Bilmiyorum işini de çok seviyor gibi görünüyor. Üniversiteyi bitirmeden böyle insanlardan daha çok ders alsam keşke diye düşünüyorum. Yani şart değil ama iyi olur.
İki yarışa gittim geldim. Tek çifte ve ik çifte çektim. Tek çifteyi çok seviyorum. Arabesk laflar edicem belki ama teknenin üzerinde nasıl bir ruh hali içerisinde olursam olıyim, gerçekten güçlü hissediyorum. Küreklerimle her şeyi yapabilecekmişim gibi. Kedim , Mintoş ( ismi çok kötü ama bi söyledik öyle kaldı) , bana hep esrarengiz gelir. İnsan oldu mu dibinden ayrılmaz ama hep tek başınadır. Ben de öyle hissediyorum tek çiftede galiba. Neyse uzatmiyim. Derecelerim iyi değil maalesef. Rakiplerimle de aramda az bir zaman yok ama güzel bir sürü şey var sadece benim bildiğim. Belki Buğra da biliyor olabilir.
İlk sınavlarımın çoğu kötü ve vasat arası. Düzelticem umarım :)
Yemek yapmaktan çok büyük bir keyif alıyorum. Patisserie denilen bu pasta-börek işlerini yapmaktan daha çok zevk aldığımı inkar edemicem. Ancak pasta-börek olayları gerek ekipman gerek tecrübe gerekse teknik bilginin, birlikte oldukça dikkatli kullanılması gerektiği meşakkatli bir alan. Ben de bocaladım elbette. Gelin görün ki birkaç denemem cidden tam bir facia oldu. Nedenini anlayamadığım bir biçimde muffinlerim yeterince kabarmıyordu. Bu konuyu analitik yöntemlerle çözmeye, en nihayetinde neden-sonuç ilişkilerini yağlı kağıtlarda muffine dönüştürmeye karar verdim. “Science of Cooking” adlı kitabın sponge kek bölümü kabarma fenomenine ayrılmıştı. Okuduktan hemen sonra yaptığım deneyde bir miktar başarılı oldum. Çalışmalarım devam etmekte :)
Son olarak blogumu açtım çünkü canım istedi. Bi de bence insanın kendini görebilmesi gerekir ve bunu her zaman yapabilmeli. Ego ve yarattıkları gereksiz olabilir diye düşünüyorum.
Termo bilimi Konfüçyüs aşağıdaki şeyleri düşündükten yaklaşık 1000 yıl sonra falan kurulmuş. Konfüçyüs varken termo yok ( anlıyacağınız gibi hihi). Termocular da Konfüçyüs ne demiş acaba diye bakmamışlardır bence. Bana ilginç geldi. Böö saat kaç olmuş ben yatıyorum.
“While there are no stirrings of pleasure, anger, sorrow, or joy, the mind may be said to be in the state of Equilibrium. When those feelings have been stirred, and they act in their due degree, there ensues what may be called the state of Harmony. This Equilibrium is the great root from which grow all the human actings in the world, and this Harmony is the universal path which they all should pursue.”
29 Mart 2010 Pazartesi
Babetlerim
23 Mart 2010 Salı
Aujourd'hui
Başka izleyiciyilerim olsa. Ben de blog tribine girsem. Pöf girmişim galiba önceki yazılarımda zten. Ancak çok saçma buluyorum şimdi.
Buğracım bir izleyicin azalcak galiba. İlk burdan duy istedim.
Ankara hiç güzel bir şehir değil. Zaten hep yeterli olmadığını düşünmüştüm ama bilimsel yöntemlerle kanıtlayamamıştım. Sezgisel bir şeydi daha çok. Şimdi anlamaktayım ki çoook kötü. İnsan Ankara'da iken;ancak Ankara'dan uzaklaşabileceği düşüncesiyle, bi de hava en az bugünkü gibiyse, bi de piyango falan çıkarsa memnun olabilir.
Yanılma payım da var tabi ki. Belli biraz içinde yaşamak yerine gözlemlemeye çalışsan böyle duyarlı sanatçı entel triplerine falan girsen bir şeyler çıkabilir. Belki ama. Otobüsteki her 3 kadından 2 sinin memelerinin 70%' e varan sıkıştırılabiliteleri olan bir şehir ne kadar iyi olabilir ki. Kadın bugün resmen memelerinin içine aldı beni. Sonra geri attı aynı hızla. İnsan aynı cinsiyetteyiz diye yapışmaz ki canım. Hiç sevmem öyle dip dibe. (Buğra bak meme)
Zengin koca bulsam.
16 Şubat 2010 Salı
cankurtaranlar ve ayrılma kararı
Cankurtaranlardan ayrılma kararı aldım. Ne zaman söylesem diye düşünüyorum. Koordinatörü görürsem yarın hemen de söyleyebilirim. Yanlış mı yapıyorum diye düşünmüyor değilim. Tüm artı ve eksilerini böylesine bir platformda masaya yatıracak değilim. ( Burası blog yane=P ) Üşeniyorum bi de. Belki daha geri dönülesi bir şekilde ayrılma kararı aldığımı söylesem... Cankurtaranların mantık ve ahlak kavramı açısından bakacak olursak pek imkan dahilinde gibi görünmüyor. Risk alıcam artık ne yapalım. Belki de üniversite hayatım boyunca para kazandığım son aktivite olur -ki muhtemelen öyle olur-. Cankurtaranlardan ayrılma düşüncesi bir anda içimi inanılmaz rahatlattı. Öf ayrılmak istiyorum.
Ders kayıtları da devam etmekte. Bir sürü ders aldım ama çakışan çakışana hihi. Bir ara belki erken bitiririm yanılgısına bile düştüm. Dönem başı gaz tripler. Bunda bir ilginçlik görmüyorum gerçi. 2 hafta sonra konuşmaya çalışsam daha iyi olacak bu konu hakkında.
Haber dergisi okumaya çalışıyorum işte. Haftalık olduğu için , gazete okurken çokça yaşadığımız deja vu hissiyatından uzaklaşmış oluyoruz böylece. Teknoloji başlığı altındaki internet ve önemi, paylaşım siteleri, telif hakları pazarı tarzı yazıları pek bir bayıyor beni ama olsun. Neler neler bayıyor insanı.
Bir de deneyimlediğim bir şey var. Şu ki; kendini koruma içgüdüsü sandığımdan çok daha etkili insan hayatında. Dışavurumları çeşitlilik gösteriyor ve hepsi de birbirinden ilginç. Bunlar nelerdir, hangisine ne denir var mıdır böyle şeyler bilmiyorum. Üstüne düşünmenin mantıksız ve cool olmayan bir yanı olabilir.Ben kabuğuna çekilme yöntemini kullanırım genelde. Kabuğuma çekileyim.
Kabuk falan dedim.Uykum geldi sonunda.Arayı çok açmama ümidiyle.
28 Ocak 2010 Perşembe
Tok karnına
Kocaman bir ağırlık çöktü üzerime. Biraz zorlanacağım belli ki ama yazayım. Çok istek var çünkü=P
Düzen birçok şey demektir. Beni kanalize olmaya iter. Düzensizlik kaos yaratır. Kaostan nefret ederim. Düzen içinde her şey olabilir. Düzensizlikte hiçbir şey olmaz. Memnuniyet kendi düzeninin tıkır tıkır işlemesi demekmiş gibi görünüyor.
Genel günlük düzenim dışında bir yemek yedim. Sanki tüm enerjimi sindirim yapmak için kullanıyorum. ( Sankisi fazla oldu. Bu olay bilimsel bir gerçek bu arada, bakınız: parasempatik sinir sistemi ) Vücudumda bir kaos hakim. Uyumak için yanıp tutuşan beynimin bilmem nerdeki lobu, kitap okuyayım diye yırtınan bir diğer lobumuna düzensiz düzensiz şeyler yaptırıyor.Ben de blog yazıyorum işte. GTA oynayacağım birazdan. Sonra da biraz gelecek kaygısı duyup mışıl mışıl uyuyacağım sanırım. ( Tatlı Buğracımı anımsıyorum bir anda (: )
Bu arada sanırım ile sanmıyorum aynı anlama gelebilir.İkisi de çok yuvarlak. Ha sağdan sola yuvarlak ha soldan sağa yuvarlak; ne fark eder diye düşünmeden edemeyeceğim.
Neyse memnuniyetsizliğin düzensizlikten kaynaklanacağı gibi iyeliği olmayan bir düzenden de kaynaklanabileceğini düşünüyorum.
Böyle işte hadi ben araba sürüyorum.